İstanbul Sözleşmesi Neden İstenmiyor?
11 Mayıs 2011 tarihinde TBMM’deki bütün partilerin oybirliğiyle kabul edilerek yürürlüğe giren İstanbul Sözleşmesi ile ilgili karşıt görüşler bulunuyor. Peki İstanbul Sözleşmesi neden istenmiyor? İstemeyenlerin öne sürdüğü nedenler şu şekilde;
10 Ocak 2022 Pazartesi 15:08
Cinsi Sapkınlık
İstanbul Sözleşmesi’nin merkezinde bulunan toplumsal cinsiyet kavramında kadınlık ve erkekliğin fıtratlarında yer alan bir durum bulunmadığı, sosyal koşullara bağlı olarak gelişmekte olan bir durum olarak inşaa edildiği belirtiliyor. Yani cinsiyetin doğma ile değil sosyal yapı ile ilgili bir durum olduğu belirtiliyor.
Dini Hassasiyetler
Toplumsal cinsiyet kavramlarının sık sık vurgulanmış olduğu İstanbul Sözleşmesi’nde bu kavram üstünden dini hassasiyetler de hedef alınmakta. Dinin ataerkil bir yapıda olduğunu savunmakta olan bu anlaşmaya göre, inanç sistemleri kadınları ikinci planda tutuyor. Gerçekleri yansıtmayan bu düşüncelere ek olarak, geleneksel değerlerimiz, örf ve kültür de yanlı eleştirilerle hedef oluyor. Sözleşmenin 12. maddesinde, “Taraflar kültür, örf ve adet, gelenek, din ya da sözde ‘namusun’ işbu sözleşme kapsamında bulunan herhangi bir şiddet eylemi için mazeret oluşturmamasını sağlar” ifadesine yer veriliyor. Burada en ön plana çıkan şey ‘namus’ kutsalının ne şekilde etkisiz hale getirilmeye çalışıldığı gözler önüne serilebiliyor.
Sözleşme En Basit İnsani Müdahaleleri Şiddet Olarak Tanımlıyor
İstanbul Sözleşmesi’nin şiddet tanımı çok belirsiz durumda. Sözleşmede şiddet, “kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik ya da ekonomik zarar veya ıstırap vermekte olan veya verebilecek olan toplumsal cinsiyete dayalı tutulan her türlü eylem ve bu eylemlerle tehdit etme, zorlama ya da keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” olarak belirtiliyor. Yani bu tanımla beraber kadına yönelik yapılabilecek her hareket şiddet sayılabilmekte ve muhattap ceza görebilmekte. Bu şiddet tanımı üstünden hareket edildiğinde oluşturulan kanun ve yasalar istismar edilebilir ve büyük mağduriyetler doğurmaya açık bir alan oluşturmaktadır. Bir örnek vermek gerekecekse Aile Bakanlığı’nın bir araştırma raporu içerisinde bir erkeğin eşinin kıyafetlerine “karışması” ya da Facebook ve Twitter hesabına “müdahale etmesi” şiddet olarak değerlendirilebiliyor.
LGBT Ve Eşcinsel Sapkınlığın Önünde Kalkan Oluşturuyor
İstanbul Sözleşmesi’nin geleceğe yönelik oluşturmakta olduğu tehlikenin sebebi cinsel yönelim ve cinsel kimlik kavramları olmaktadır. İstanbul Sözleşmesi’nin Temel Haklar, Eşitlikler ve Ayrım Gözetme bendi içerisinde, cinsel yönelim ve cinsel kimliğe yönelik ayrım gerçekleştirilmemesi adına, bu olgular legallik elde ediliyor. LGBTİ örgütleri sözleşmenin bu kısmına dayanıp azgınlıklarına ve sapkınlıklarına meşru zemin oluşturabiliyor. İstanbul Sözleşmesi LGBTİ’ye karşı koruyucu bir metin anlamına gelip bu sözleşme ile LGBTİ birçok ayrıcalığa sahip oluyor. Sözleşme zinayı meşrulaştırmak ile kalmamış aynı zamanda eşcinselliğe de zemin açabiliyor.
Ailemizin Ne Şekilde Korunacağına Avrupa Karar Veriyor
Sözde kadına yönelik şiddeti ve ailelerin parçalanmasını engelleyen İstanbul Sözleşmesi, tüm hukuk hiyerarşisinin de üstünde yer alıyor. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un 2. maddesinin a bendi, kanunun uygulanmasında İstanbul Sözleşmesi’nin esas alındığını açık bir şekilde belirtiyor. Bu madde ile aslında Türkiye’de hukuk kurallarını iktidarın değil, Avrupa Birliği’nin belirlediğini ifade ediyor. Ayrıca sözleşmenin 78. maddesinde sınırlı sayıda çekilince konulabileceğinin belirtilmesi İstanbul Sözleşmesi’ne olan bütün itiraz kanallarının kapatılmasına sebep oluyor.
Sözleşmenin İptali Ailenin Gerçekten Korunması İçindir
İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesine karşı yükselen her haklı itiraz içinde; kadına yönelik şiddetin meşrulaştırılmak istendiği, kadınların ailenin dağılmaması uğruna can güvenliklerinin hiçe sayıldığı yönünde yanlış bir algı bulunuyor. Halbuki İstanbul Sözleşmesi’nin iptalini istemek, kadına yönelik şiddetlerin araç haline gelmesine karşı çıkmanın yanı sıra aile kurumu üzerinde bulunan bu baskının da kalkması için büyük bir önem teşkil ediyor. İstanbul Sözleşmesi ile aile politikalarının feminist ideolojilerin insafına bırakılıyor olması, ülkenin geleceği için büyük bir tehlikeye sebep oluyor.